EXPO 2016 Antalya, “Türk Tarımı’nı dünyaya pazarlayacağız”
Expo 2016 Antalya Ajansı Genel sekreteri Selami Gülay ile yaptığımız görüşmede, Expo’nun tarım sektörüne, çiftçiye, tarım firmalarımıza neler vaat ettiğini sorduk. Botanik Exposu olarak düzenlenecek olan bu devasa organizasyonun, sektörel atmosfere neler katacağını konuştuk ve inovatif çalışmalar yapan tarım firmalarımızın Expo’da yer alma imkanlarıyla ilgili sorular sorduk…
Sayın Gülay, Expo 2016 Antalya organizasyonu ile ilgili pek çok yayın yapıldı. Sizinle yapılan röportajları da takip etmeye çalıştık. Genellikle, “Antalya’ya neler kazandırılacak?”; “Antalya da kalıcı olacak bir takım hizmetler, eserler olacak mı?” gibi soruların çerçevesinden bakılıyor. Bizim sormak istediğimiz şeyler daha çok bölgede kalabalık bir nüfus grubunun geçim kaynağı olan tarım ile ilgili. Bölge çiftçisinin vizyonuna neler katabilir böyle devasa bir organizasyon? Ülke tarımına neler katar? Botanik Expo deniyor; acaba daha çok süs bitkileri konsepti mi işlenecektir? Yoksa tarımla ilgili daha kapsayıcı bir Expo mu olacaktır? Bir de çok önemli bir konu bizce; acaba bölge çiftçisi, Expo 2016 tecrübesine katılabilecek mi?
Malumunuz; 2016’da 23 Nisan tarihinde açıp, 30 Ekim’de kısmetse kapatmayı planladığımız, 6 ay sürecek bir Expo’dan bahsediyoruz. Bu bir Botanik Exposu; Horticultural Expo. Botanik Expo’su olması bizim için, Antalya için, Türk tarımı için bir fırsat. Burada özellikle Antalya bölgesinin endemik zenginliğinden başlamak üzere bir çıkış noktamız var. Tema biliyorsunuz “çiçek ve çocuk” olarak belirlendi. Antalya, tarımın bir parçası olan kesme çiçek ihracatında Türkiye’de birincidir. En çok ihracatın yapıldığı yer. Biz burada Expo vesilesiyle başta çiçekçilik olmak üzere bütün tarım sektörünün dünya ligine, dünya arenasına çıkması için bir ortam sağlamaya çalışıyoruz. Burada Expo’nun inovatif bir yapı taşıyacağını söylemek isterim. Özellikle tarım sektöründeki yenilikler, gelişmeler bu Expo süresince sergilenecektir.
Sadece Türkiye pavyonunda ya da Türkiye’ye ait olan alanlarda ya da uluslararası kuruluşların
alanlarında değil, yabancı ülkelerin pavyonlarında da bir takım şeyleri sergilemek isterlerse, onların da önünü açacağız. Bu inovatif bir ortam. Özellikle tarım alanında dünyadaki yenilikleri, gelişmeleri sempozyumlarla, seminerlerle ve bilakis görerek orada demolarını ve uygulamalarının görerek Türk çiftçisinin de bundan faydalanmasını sağlamaya çalışıyoruz. Yani bu bir Botanik Expo’sudur, doğru. Teması “çiçek ve çocuk”; o da doğru ama bu salt çiçek, salt kesme çiçek değil. Bu demek değil ki sırf çiçek konuşulacak; başka bir şey yok burada; hayır! Bu organizasyon tarımın tamamını kapsıyor. İçinde neler olabilir derseniz; çeşitlilik anlamında kapsamı nedir derseniz; biz olabilirse arıcılık gibi, ipek böcekçiliği gibi konuları da içerecek şekilde düşünüyoruz. Mesela midilli atlarıyla, atçılığı sergilemek gibi. Yani sadece tarım deyince sebze-meyve, hububat ve saire değil; bu topraklar tarımın başladığı yerler. Buğdayın ana vatanı burası. Ürettiğimiz çeşitler var. Türkiye’nin ürettiği domatesin büyük bir çoğunluğu, Antalya’da üretiliyor. Aksu da önemli domates üretim bölgelerinden biri. Ülkemizin gelmiş olduğu seviyeyi, üretim şeklini; bütün bunları o alanda sergilemek istiyoruz. Bunun için alanlar açacağız; hazırlıklar yapıyoruz. Yani buradan Türk çiftçisi kendi ürününü dünyaya pazarlayacak, dünyaya anlatacak. Birçok ülkeye ihracat yapıyoruz ama Expo’dan sonra biz bu müşteri portföyünün de değişeceğini düşünüyoruz. Pazarın daha da genişleyeceğini düşünüyoruz. Kendinizi anlatmak için bundan daha iyi bir fırsat yok dünya arenasında. Dünya ölçeğinde devasa büyüklükte bir sergi olacak Expo. Biz de bu durumu bir fırsata çevirmek; Türk Tarımı’nı çiçekçilikten hareketle başlamak üzere dünyaya anlatmak, dünyaya pazarlamak istiyoruz. Expo Türkiye’nin endemik zenginliğini anlatmak adına da bir fırsattır. Türkiye’nin tarımsal potansiyelini, gücünü topraklarının yapısını, doğasını, kültürünü, tarihini hepsi için fırsattır. Ama sorunuza esas teşkil etmesi için tarımını anlatması için çok önemli bir fırsat.
Şöyle düşünebilir miyiz o zaman; “Botanik Expo’nun temasının “çiçek ve çocuk” olması bir kere sosyal anlamda anlamlı, bir de organizasyonun etkili bir lansmanı olması hasebiyle yapılmış bir tercihtir”? Böyle söylenebilir mi?
Sadece o değil. Yani bu bir konsept. Bir tema şekillendirmeniz gerekiyor. Bizim zenginliğimiz çiçek; burada dünyanın çocukları ile çiçeği bir araya getirebilmek için böyle bir konsept belirledik. Böyle bir temamız var ama bu projenin başında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı var. Koordinasyonun Tarım Bakanlığı’na verilmesi; Yönetim Kurulu Başkanı’nın Tarım Bakanı olması çok manidardır. Yani bu Türk Tarımı’nın dünyaya açılması için bir fırsat olacağı, daha o noktadan bellidir, bence.
Peki, Batı Antalya bölgesinde çok kalabalık bir çiftçi nüfusu var. Çiftçileri, en azından bölge çiftçisini, bu ulusal çapta da düşünülebilir; bu çalışmanın içine bir şekilde çekmek gibi bir çalışma olacak mı? En azından ziyaretçi olarak çekmek demek istiyorum…
Bunun çok basit bir cevabını vereyim mi ben size; yönetim kurulumuzda Türkiye’nin en büyük çiftçi organizasyonu olan Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin temsilcisi var. Bu olgu sorunuzun otomatikman cevabıdır. Türk Tarımı’nı, Türk Çiftçisi’ni dünyaya; dünya vitrinine; dünya arenasına Expo vasıtasıyla takdim etmeyi istiyoruz. Bu bir fırsat! Türkiye tarihinde ilk defa bu ölçekte, bu çapta bir organizasyon aldı. Hele tarımsal anlamda, genelde de böyle bir organizasyon bu güne kadar almış değiliz. İlk defa böyle bir organizasyon yapılacak. Bunun segmenti A1 kategorisidir ve bu; dünyada buna emsal gösterilebilecek olimpiyatlar, dünya kupaları falan söyleniyor; bunların cazibesi spor amaçlı olduğu için biraz daha yüksek olabilir. Ama 6 ay gibi uzun bir süre burada bu alanın açık kalması ve bunun da daha sonra özgün faaliyetlerine devam edecek bir alan olması, bizim de cazibemizi çok yukarıya çekiyor.
Ülkelerin katılım süreçleri ile ilgili çalışmalar ne zaman başlıyor?
Bu sonbaharda başlıyor. Hazırlığımızı yaptık. Sonbahar aylarında, Sayın Bakan’ın imzası ile dünyadaki bütün ülkelere davet çıkarmak amacıyla, Dışişleri Bakanlığımıza bir yazı yazdık. ‘Şu ülkelere davet yapacağız, uygunsa’ diye yazdık. Oradan gelecek cevaba göre sonbahardan itibaren dünyadaki bütün ülkelere Sayın Yönetim Kurulu Başkanımız Mehdi EKER imzalı davet mektuplarını göndereceğiz. Katılacak olan ülkelere, 2015’in ikinci yarısından itibaren alanda bitkilerini getirip bahçelerini ve pavyonlarını kurmaları için yer tahsis edeceğiz. O konuda da hazırlığımızı yaptık.
Stantların kurulumu ne zaman başlayabilecek? Ülkeler tahsis edilen yerlerini ne zaman alabilecekler?
2015 Haziran’ında bütün inşaatın tamamlanması planlanıyor. Bu tarihten çok daha önce bu ülkelere davet mektubu gönderilerek, Expo’yu portföylerine alması, buna bütçe ayırması, planlama yapması ve ülkelerin karar vericilerinin bir karar vermesi gerekiyor. Bunun için bu davetleri bu sonbaharda çıkaracağız. Ama onların karar vermesi, gelip yerleri görmesi, yer teslimi 2015’in ikinci yarısını bulur. İlk yarısında biz bitirmeyi hedefliyoruz ama yani Temmuz, Ağustos gibi ülkelerin yerini teslim edeceğiz. Böylece Nisan ayındaki açılışa kadar rahat rahat bahçelerini, pavyonlarını kursunlar ve çok rahat bir şekilde denemelerini yapsınlar. Alanımıza, toprak yapısına uygun olan olmayan temaları olabilir. Kendi ülkelerinden getirecekleri bitki türleri olacak; ağacı olur, çiçeği olur, bunları denemesi için fırsat tanıyoruz. Bütün toprak analizlerini, su analizlerini ve yetiştiricilikle ilgili sahip olmaları gereken bilgileri kendilerine göndereceğiz. Ona göre burada arzu ettikleri şekilde bahçelerini kurmalarına fırsat sağlayacağız.
Ama bu hep aşama aşama gelişecek. İlk işimiz, alanın rehabilitasyonudur. Bu alan biliyorsunuz Aksu ve Tehnelli çayları arasında kalıyor ve ciddi bir taşkın problemi var. Expoların bölgesel kalkınma projeleri olması hasebiyle bu bölgenin makus talihini de yenme imkanı doğuyor. Expo 2016 Antalya Ajansı, Devlet Su İşleri, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Antalya Valiliği el ele verip alanı ve bölgeyi öncelikle bu taşkın riskinden kurtarmamız gerekiyor. Bizim için Expo alanı dışında bütün bölgeyi kapsayan bir katkımız olacak. 70 km’lik bir nehir ıslahı yapıyoruz. 18 – 20 metre taban genişliği olan nehrin taban genişliğini 120 metreye çıkarıyoruz. Yukarıda Küçük Aksu Barajı’nın ihalesi yapıldı. O da yakında başlayacak. 17.500 hektar alanda arazi toplulaştırması projesi yapılacak. Bunun 4.000 hektarını, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, kalan kısmını da Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğü veya Genel Müdürlüğü tahsisi ile yapacağız. Ama bütün bunlar zamana bağlı işler. Sanırım DSİ’nin projesi 2015’in sonuna kadar bitecek ama biz bir Botanik Expo’suyuz. Botanik Expo’sunun olmazsa olmazı, vazgeçilmezi Expo Ormanı’dır. Bizim alanımızın üzerinde şu anda 1329 tane ağaç mevcut. Bu ağaçların 393 tanesi bildiğim kadarıyla gezgin palmiye dediğimiz devasa ağaçlardır. Aksu Çayı tarafındaki bölümde bir ağaçlandırma alanı var ama Tehnelli Çayı tarafında bir boşluk var. O boşluğu bu sene, yine sonbahardan itibaren 5910 adet ağaçla donatacağız. Alanın etrafı setle çevrilecek. DSİ’nin yaptığı projeyle. İlave olarak 2.000’lik borularla ve 30 metre aralıklarla 40 km uzunluğunda bir drenaj çalışması var. Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’nün katkısıyla olacak. Bir de alanın içinde yapacağımız Expo Gölü olacak, 80 dönüm büyüklüğünde.
Bu aynı zamanda bir toplama havuzu gibi olacak çünkü Antalya’ya yağan yağmur, bazen çok yoğun bir şekilde yağıyor ve bir anda baskın verebiliyor. Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’nün burada kullandığı borular, Türkiye’de kullanılan en büyük borular 250’lik drenaj borularıdır. Burada bunun 8 katı büyüğünü 2.000’lik boruları kullanacağız biriken suyu buradan almak için. Bakın ben Japonya’da bulundum. Japonya’da 4. ayın adı “yağmur ayı”dır. Nisan’da 30 gün yağmur yağar sürekli. İnanın, Japonya da böyle yağmur görmedim! Antalya’nın yağmurlarını gördükten sonra, diyorum ki, Japonya’nın yağmur ayı, biraz kenarda kalır! Okyanus kıyısıdır biliyorsunuz; kasırgalar, fırtınalar falan. Adını yağmur ayı koymuşlar ama Antalya’nın yağmurunun yanında solda sıfır kalır. O yüzden bizim asıl yapmamız gereken şey alanı sudan kurtarmak. Kışın su problemi var, yazın susuzluk problemi var; biz bunu dengelemeye çalışıyoruz. Etrafını sedde ile çevirip alanın üzerinde ağaçlandırma yapılacak. Ülkelerin bahçeleri için yerlerin düzenlenmesi yapılacak. Göletin kazılması işi var. Projemiz, Eylül’ün 27’sinde netlik kazanacak. Yönetim Kurulu, 5 adet farklı proje üzerinde değerlendirme çalışmalarını sürdürüyor. En çok beğenilen proje; diğer projelerin bazı pozitif değerlendirilen unsurlarıyla da harmanlanıp, son şekli verilecek. Projenin netleşmesiyle uygulama çalışmaları hız kazanacaktır.
Farklı düşüncelerimiz de var. Mesela 8-10 bin kişilik bir kongre merkezi düşünülüyor. Çevre ve Tarım Müzesi adı altında bir müze projesi var. Tarım müzesi gibi bir tesis Türkiye’de yok. Var tabi, böyle bazı kreatif yerler var ama Türkiye’de ilk defa gerçek manada bir çevre ve tarım müzesini buraya kurmayı düşünüyoruz. Burası tarımın başkenti. Aynı zamanda Türkiye’de tarımsal ürün anlamında en çok ihracat yapılan yer burası. Antalya’yı bir müze ile taçlandırmak hoş olur diye düşündük. Bir takım teklifler var. TÜRSAB’la bu konuda görüşüyoruz. TÜRSAB biliyorsunuz, Türkiye’deki bütün müzeleri işleten kuruluştur. Türkiye’nin en büyük turizm kuruluşu. Yaptığımız işi mümkün oldukça kollektif olarak, paydaşlara danışarak, konuşarak ve en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Mutlaka beğenen, beğenmeyen oluyordur ama mümkün mertebe tabana yayarak çalışmayı istiyoruz.
Son bir sorum olacak; şimdi bu organizasyona katılmak isteyen özel firmalar var. Yerli firmalardan söz ediyorum. Nasıl bir yol izlemeleri gerekecek? Şu aşamada, yani bugünden yapmaları gereken şeyler var mı?
Şu anda biz adım adım ilerliyoruz. İlk önceliğimiz alanı tasarlamaktı; onu bir noktaya getirdik. Sudan kurtarmaktı; onu da bir noktaya getirdik. Sene sonuna kadar bu projelerimizi altyapıyı tamamlayıp, üst yapı çalışmalarına başlayacağız. O arada da alanda neyi nereye yerleştireceğimizin metotlarına bakacağız. Bu ülkenin zenginliklerinden başlayacağız. Bu ülkenin tarihi ve kültürel zenginliklerini, tarımsal zenginliğini burada sunacağız. Bunları sunarken Türkiye’nin çok ciddi firmaları var. Dünya çapında nam salmış. Yenilikçi, uluslararası ilişkilere açık, kendini ispatlamış kuruluşlara burada alan açmayı planlıyoruz. Neticede Türk Tarımı’nı dünyaya ancak onlarla anlatabileceğiz. Bunlar bizim lokomotif güçlerimiz.
Ama şöyle bir şey var; Türkiye tohumculukta son yıllarda müthiş bir ilerleme yaşıyor. Yani bir şehir efsanesi var; “Tohumda İsrail’e bağımlıyız” diye. Lütfen rakamlara bir bakın; Türkiye’nin İsrail den aldığına ve sattığına bir bakın. Tabi siz tamamen tarımla alakalı bir dergi çıkarttığınız için gelişmeleri günü gününe ve objektif bir şekilde takip etme şansına sahipsiniz. Sürekli bir temas halindesiniz. Ama sokaktaki insan bu bilgilerden mahrum. Anlatabildiğinizi anlatıyorsunuz tabi ama neticede tarım çok popüler bir kültür değil. Bir spor gibi, moda gibi, müzik gibi değil. Biz Expo ile bunu belki de o noktalara taşıyacağız. Çok popüler hale gelsin istiyoruz. Bu ülkenin bu toprakların zenginliğini dünyaya anlatalım; sadece deniz güneş kum değil. Belki Expo, Antalya’da bu iş tetikleyecek ve “agro-turizm” gelişecek. İnsanlar gelip seradan domatesi, dalından portakalı toplamak isteyecek, belki. Ne bileyim; ipek böcekçiliğini görmek için; Köprülü Kanyon’a gidip orada rafting yaptığı gibi, tarımsal anlamda da başka aktiviteler olacak! Biz onlara dalından üzüm toplamayı, belki öğreteceğiz. Portakal bahçede, domates serada nasıl yetişiyor; fide nedir, fidan nedir bütün bunları anlatmak istiyoruz. Hepsine alan açacağız. Meyve bahçeleri olacak, endemik bitkiler olacak, tropikal bitkiler olacak. Kapalı ve açık alanlarda bunları sergileyeceğiz.
Katılımcı olmak isteyen firmalarla ilgili prosedürü de belirleyeceğiz. Şartlarını koyacağız. Biliyorsunuz, Uluslararası Sergiler Bürosu BIE var; Dünya Süs Bitkileri Üreticileri Birliği AIPH var; bunların belirlediği ortak kriterler, usul ve esaslar var. Onlar ve bizim esaslarımızı bir araya getirip, harmonize edip katılımcılara deklare edeceğiz. Onun da çalışmasını yapıyor arkadaşlarımız. Şu anda bütün departmanlarımız Expo’yu yarın yapacakmış gibi hazırlık içindeler. Ajansımızın kuruluşunun üzerinden henüz bir yıl geçmedi ama kırk yıllık kuruluşmuş gibi çalışıyoruz. Türkiye’de düşünün ilk defa bir Expo yapılacak; bunun geçmişi, mazisi, örneği, deneyimi hiçbir şeyi yok.
Peki siz o gün geldiğinde katılmak isteyen firmalara neler önerirsiniz? Benim bir yerde derdim şu; “Biz de burada bir yer edinsek, kendimizi burada göstermeye çalışsak” diyen bir firmanın, bugünden yapması gereken şeyler neler olabilir?
Her şeyden önce bir farklılık ortaya koyması gerekiyor. Yenilikçi olması gerekiyor. Çevreye duyarlı bir iş yapması gerekiyor. Bizim hassasiyetlerimiz, dikkate aldığımız değerler var. Dünyaya mesaj veren bir iş yapmalılar. Bakın bugün dünyada küresel ısınma, buzulların erimesi, hava kirliliği, karbon salınımı, karbon emisyonu adını ne koyarsanız koyun; böyle bir yığın yeni kavram var. Yenilenebilir enerji işleri var. Güneş enerjisi var. Bütün bunların hepsi bizim dikkate aldığımız, şeyler olacak. Ayrıca alanda engellileri, genci, yaşlısına göre aydınlatmasına kadar her şeyi dikkate aldığımız bir takım kriterler var. Katılmak isteyen firmaların da buraya 8 milyon insan gelecekse, ne görmeye geleceğini düşünmesi; bu insanları stantlarına nasıl çekeceklerini hesaplaması gerekiyor. Ona göre yenilikçi, farklılık yaratacak bir iş üretmesi gerekiyor. Biz onlardan bunu bekliyoruz. Kendini farklı kılmalı ki ziyaretçi gidip onu ziyaret etsin. Yoksa domates her yerde üretiliyor. Şeftali her yerde üretiliyor. Tohum her yerde tohum; fide her yerde fide… Eğer bunlara yönelik farklı bir şey yapar iseler anlamlı olur. Tabi bütün başvurulara yer verme şansımız da yoktur. Sınırlı bir alanımız var. 100 kadar ülke bekliyoruz. 39 kadar devasa kuruluş bekliyoruz. Burası sırf sergi alanı da değil. Rekreasyon alanı. Gölet olacak, Expo Kulesi olacak, Expo Tepesi olacak, Expo Ormanı olacak. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen ülkelerin pavyonları olacak, müze olacak, kongre merkezi olacak. Bir de bu insanların sosyal ihtiyaçlarına yönelik alanlar olacak. Tamamını katılımcı firmalara sunmayacağız, yani. Dolayısıyla limitli bir alan olacak. Bu limitli alanda da en cazip konuları arz edebilecek katılımcıları tespit edip, alan açarak bir arada olacağız. Gönül ister ki Türkiye’nin bütün firmalarına burada yer verelim ama öyle bir şansımız yok…